Ulaş’la sürekli okuduğumuz, hatta okumaktan
yıprattığımız; hem onun hem de benim çok keyif aldığımız kitaplarımız var.
Üç büyük başucu kitabımız… Küçük Prens, Peter Pan ve Küçük Kara Balık.
Küçüklüğünden beri bu üç kitabı sıklıkla okuyoruz. Ne
anlıyor dediğinizi duyar gibiyimJ
Artık anlıyor ya da cümleyi daha doğru kurmak gerekirse, artık anladığını
anlıyorum.
Geçen haftalarda babaannemi kaybettik. Ulaş’ın da yakından
tanıdığı, evine girip çıktığı, kucağında oturduğu ton ton ninesi. Her ne kadar
dişleri olmadığında korksa da yokluğunu anlayabilecek iletişime sahiplerdi. Bir
telaş aldı beni, bu durumu nasıl anlatacağımı düşünmeye başladım. Varoluş
teorileri anlatamayacağıma göre, Ulaş’a bir yok olma hikayesi anlatmalıydım, ne
de olsa ölüm gibi bir kavramla tanışmak için erkendi.
Ne yapmalıyım derken birden şimşekler çakıverdi. Babaannemin
evine gitmeden önce arabada ona bugün babaanneyi göremeyeceğimizi, aslında bir
daha hiç göremeyeceğimizi, çünkü babaannenin Peter Pan olduğunu söyledim.
Göremeyeceği için şaşırdı ama babannesinin Peter Pan olmasını sevinçle
karşıladı. Belki de yanlış bir şey yaptım sezgilerimi dinlemekle. Şimdi zaman
zaman aklına geliyor, babaanne uçuyor, Peter Pan oldu diyor ve birlikte
gülüşüyoruz.
Evet babaanne Peter Pan oldu Ulaşcığım ve birgün gelecek
hepimiz Peter Pan olacağız.
Belki bir sürü yolu vardı, belki bir psikoloğa danışmalıydım
ama o anda yapamadım, ölümü açıklamanın başka bir yolunu bulamadım ve o günden
beri hep düşünüyorum. Iyi ki Peter Pan’ı okuyoruz. Küçük Prens ve Küçük Kara
Balık henüz bu şekilde bir misyon edinmediler ama biliyorum, anlıyor ve aklının
bir köşesine yazıyor, zamanı gelince bütün bu hikayelerin toplamı
şekillendirecek zihnini.
Bir çoğunuzun “bu kitapları okumak için erken değil mi”
dediğini duyar gibiyim, belki de haklısınız, belki de erken ama biz bu
hikayelerle geçirdiğimiz süreçten keyif alıyoruz. Hatta hızını alamayan cüce
uyumadan önce “bana tüçük prensi söyle anne” diye tutturuyor ve dinleyerek
uykuya geçiyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder