Ailecek bizim için tatil arabada başlar. Yolculuk için
arabaya bindiğimiz anda tatil havasına gireriz, daha doğrusu girerdik, Ulaş
milat olmadan önce.
Tatil güzergahımızı çıkardık. Önce Düzce Topuk Yaylası
(burada anne çalıştı, baba çocuk baktı), ardından Side… 3 aile, biri çocuklu
biri çocuksuz, yola koyulduk. Çocuksuz olan ailenin çıldırmış olabileceği
aklımdan geçmedi desem yalan olurJ
Tanıtım kısmını hemen geçip senaryoyu
aktarıyorum. Çünkü resmen film gibi bir tatil geçirdik, artık ne filmi olduğuna
siz karar verin.
Film Düzce topuk yaylasına doğru yola koyulduğumuz anda
başladı. Hani şu komedi filmleri olur, aile çok güzel bir tatile çıktığını düşünür
ama yolda başlayan ilk talihsizliğin ardı arkası kesilmez, heh işte tam o
durum. Öyleyse kastı sayıyorum.
Sinan Sayın, Ulaş’ın babası, İçten’in sevgilisi,
İçten Sayın, Ulaş’ın annesi, Sinan’ın sevgilisi,
Fatih Ulutaş, İpek’in babası, Suna’nın sevgilisi ve Lafarge
Dalsan ücretsiz reklam panosu,
Suna Ulutaş, İpek’in annesi, Fatih’in sevgilisi,
Ulaş, İçten’le Sinan’ın cücesi,
İpek, Fatih’le Suna’nın akıllı bıdığı,
(Buraya kadar her şey normal, bundan sonraki kasta dikkat,
çünkü esas baş rol oyuncuları geliyor.)
İnanç İlisulu, Gül’ün sevgilisi, hiç çocuk babası, tatilci
gezici ambulans şoförü,
Gül İlisulu, İnanç’ın sevgilisi, hiç çocuk annesi, yarı
zamanlı bebek bakıcısı,
Kast güzel…
Topuk yaylası yollarında komedinin ilk kısmı başlıyor. Meğer
bizim cüceyi yol tutarmış da haberimiz yokmuş. 2 saatlik yolu 4,5 saatte ve
kusmuklar içinde giderek haberdar olduk. Ne mutlu bize ki kısa mesafede farkına
vardık ve Antalya’ya giderken önlemimizi aldık.
Hafta sonunu topuk yaylası Fenerbahçe Tesisleri’nde geçirdik.
Burada babamız biraz bunaldı, çünkü ben çalıştım. Zaten gidiş sebebimiz de
oydu. Lafarge Dalsan’ın 80.yıl pikniği vardı ve tabi ki çalışmak lazımdı.
Allah’tan filmimizin bu kısmında Emrah İşlek adında bir konuk oyuncu vardı
diyor ve buradan teşekkür ediyorum.
Her şey hazırdı arabamız da temizlendi ve Side yollarına
döküldük. Ulaş sağ olsun yolda her hangi bir macera yaşatmadı. Ama ne farkeder
talihsizlikler başladı bir kere. Yolda Gül’ün ateşi 39’a çıktı, allahtan
bünyesi çok kuvvetliydi ve dayanabildi. Ben olsam yıkılırdım heralde…
Akşam üzeri 5 gibi Side’deydik. Akşam yemeği açılışını
balıkla yaptık tabi ki… Tatilin ilk günü Gül’ün huzur içinde bir şeyler yediği
son gün olduJ
Tatilin son bir kaç günü hariç patates haşlaması ile bütünleşti Gül. Çok güldüm
sanırım Güle…
Ertesi gün Gül’ün hasta hallerine Ulaş’ta eşlik etti. Önce
yediği herşey, sonra da ateşi çıktı. Ama itinayla düşürüldü ve eski neşesine
kavuşturuldu hem Gül hem Ulaş. Bu sefer de aynı belirtilerle Sinan hastalandı ama ayakta atlattı.
Bu arada bu kadar hastalık falan ama deniz ve havuz keyfi
yapmayı ihmal etmedik. Havuz keyfinden sonra Ulaş’ın yine ateşi çıktı. Bu sefer
bir farkla yalnız, ateşi 40’a yaklaştı ve İnanç Peugeot marka ambulansının
sirenlerini çalıştırmak zorunda kaldı. “daaa diiiii daaaaa diiiiii”. Sevgi
Hastanesi’nin yolunu tuttuk. Hastanenin adı her ne kadar sevgi ve şefkat imajı
uyandırıyorsa da aldanmayınız ve Side’ye yolunuz düşerse uzak durunuz. Hastaneye
giderken o kadar ateşe rağmen benim cücem arabada biricik ve ilk aşkı Gül’ün
adını bastıra bastıra Düllllllllllllllllllll şeklinde sayıkladı. Ah Gül vah
Gül! Koptuk gülmekten. Ateşi başına vurmak deyiminin pratiği bu olsa gerek.
Orada geçirdiğimiz yarım saattten sonra hiç müdahale etmeden sabah çocuk
doktoruna getirin diyerek geri gönderdiler. Ama ertesi gün ne bir daha ateşi
çıktı ne de birşey oldu. Nasıl oldu anlamadık, cücemiz İnanç’ın haline üzüldü
sanırımJ
Bu arada kastın geri kalan kısmı, Fatih, Suna ve İpek’im,
gayet açık büfe nimetlerinden yararlanıp, deniz sefalarındaydıJ tatilin ancak dördüncü
gününde bütün ekip aynı anda deniz ve havuz keyfi yapabildik. İşte tatil şimdi
başladı dediğim ve kocamın benim için hazırlattığı romantik masadan haberdar
olmadığım bir anda ateş, mide bulantısı, baş dönmesi ve kusma belirtileri ile
İnanç’ın ambulansının sirenleri bir kere daha çalıştı. Daaaa diiiii daaaa
diiiiii. Bir saat serumdan sonra otele döndüğümde en ufak bir düzelme yoktu ve
yataktan çıkmamacasına yattım. Ertesi gün kocamın bana hazırlattığı güzel
masayı ve tabi ki masaya kurulan Ulaş’ın, fotoğrafını gördüm ve yıkıldım. Bunu
kaçırdığıma hala inanamıyoruuuuum. Ertesi gün masayı hazırlayan görevli Ali’nin
yüzüme acıklı acıklı bakışı uzun bir süre gözümün önünden gitmeyecek.
Bu felaket günü de atlattıktan sonra inanamayacaksınız ama
hiçbir aksilik olmadan ve çok keyifli bir şekilde bütün ekip iki gün boyunca
bir aradaydık. Ve belki yine inanamayacaksınız ama bütün aksiliklere rağmen bu
tatil benim için unutulmazlar arasındaydı ve çok keyifliydi.
Tatilden notlar:
Ulaş 5 dakika oturmadı, yemek saatleri dahil ve dolayısıyla oteldeki herkesle tanıştı. Ayrılırken de vedalaşmayı ihmal etmedi. Oturduğu nadir anlardan bir tanesi. Teşekkür ederiz Fatih, mama sandalyesinden yaptığın trencilik için.
Ulaş ilk ve tek aşkıyla, ilk dansını gerçekleştirdi.
Cücem ilk ve tek aşkının omuzlarında uyumak için elinden geleni ardına koymadı, yokluğunda sayıkladıJ
Hastane, serum ve biz…
Ah masam, vah masam…
Fatih Ulutaş, bütün tatil boyunca gündüzleri “boardeX” tişörtünü giymek suretiyle
reklam panosu olarak gezindi. Akşam karanlık çökmeyeceğini bilse veya tişört
ışıklı olsa eminim akşam da giyerdi. Içine işlemiş görev aşkı…
Salgın olmasına ve bir yığın insanın hastanede serum
yemesine rağmen Ulutaş Ailesi hiç hastalanmadı, neyle beslendikleri hala merak
konusu,
Otel bizden kesinlikle kar etti…
Ulaş ilk defa AYDEDE dedi.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder