Girizgah…
“Ulaş yuvada” serisini başlatmış bulunuyorum.
Heyecanım görülmeye değerdi.
Sevecek mi, ağlayacak mı, alışacak mı gibi 40 tilkiyi kafamda
dolaştırıyor ve kırkının da kuyruğunu birbirine karıştırıyordum.
2 Mayıs “Binbir çiçek’teki” analı oğullu ilk günümüzdü. Daha
doğrusu Ulaş’ın yuvada, benim resepsiyonda ilk günüm... İhtiyaç olması
durumunda orada hazır bulunmak adına üç gün resepsiyonda konuk oldum. Konuk
diyorum ama lafın gelişi, kendimi Binbir çiçekten biri gibi hissettim. Ben
Ulaş’a, Meltem Hanım da bana refakat etti. (Meltem Hanım, çabucak ısındığım ve
kendimi yanında rahat hissettiğim ender insanlardan...)
Endişeliydim, her türlü işkenceci tavrımı takınmıştım;
kararlıydım kolay bir anne olmayacaktım. Benim haricimde herkes rahat ve güler
yüzlüydü, çünkü henüz nasıl bir manyağa çattıklarından haberleri yoktu. 5
dakikada bir Ulaş nasıl soruları mı dersiniz, her ağlama sesine ay bu Ulaş mı
sıçramalarımı dersiniz her birşey mevcuttu bünyemde. Işin ilginç tarafı kimseye
garip gelmedi bu tavırlarım. Herkes anlayışlıydı, nasıl olsa alışacak
cümleleriyle her türlü işkenceci tavrım ve endişeli halim göz ardı edildi
günlerce. Anladım ki Hilal Hanım’ın yuvaya başlarken oryantasyon olarak tabir
ettiği alıştırma süreci, sadece çocuk için değil anne için de geçerli. Benim
cücem,daha ana kuzusu; bu kadar çocuğun arasında bire bir ilgiden uzak, kendi
başının çaresine bakmayı öğrenecekti, hem de henüz 1 yaşındayken. Bu ürkütücü
duygunun gerginliği ile oryantasyona başlayıp, pamuk haline gelerek oryantasyon
sürecini tamamladım. Bu cücemi merak etmediğim, onun için endişelenmediğim
anlamını taşımıyor tabi ki; sadece evde bakıcısıyla kaldığından daha çok değil.
J
Zaman her şeyin ilacı…
Ikinci gün kendimizi oraya daha ait hissetmeye başladık ve
üçüncü gün Binbir çiçek, Ulaş’ın ikinci evi oldu. (Hakikaten epey zaman geçti
ve bize ilaç oldu, 24 saat kadar).
Cücem annesini şaşırtmaya bayılıyor. Yine şaşırttı. Yemek
sıkıntısı dışında çok çabuk uyum sağladı. Eve geliyor ve “acıııııım” diyen
gözlerle bakarak, daha mama sandalyesine oturmadan, ocağın başında yemek
tırtıklamaya başlıyordu. Nedeeeeen?
Hemen Ulaş’a ilk gün verdikleri neşeli çanta ve her ne kadar
kara kaplı olmasa da kapağını açarken endişelendiğim ama bir o kadar da
sabırsızlandığım için adına kara kaplı defter dediğim Binbir çiçek, Ulaş
günlüğünü açıyorum. Aaaa! Bir de ne göreyim benim cüce bugün yine birşey
yememiş. Ah cücem, vah cücem!
Zaten çok iştahlı bir çocuk değil; üzerine bir de katı gıda
yiyemem annecim monologları eklenince açlık kaçınılmaz. Tek temennim buna
alışmasıydı ki, iki gündür eve geldiğimizde çok aç olmadığını fark ediyorum.
Demek ki yiyiyor veee hemen neşeli çantanın fermuarı açılır, kara kaplı defter
çıkarılır. Evet hepsini afiyetle yemiş. Afiyet olsun cücem.
Uyum sürecimiz neyseki çok sancılı olmadı. Başlamadan önce
Hilal Hanım uyarmıştı, “ilk bir ay uyum sürecidir ve bu süreçte karşınızda
biraz daha öfkeli, gece uyanmaları sıklaşan bir çocuk olabilir; ama sonra siz
de fark edeceksiniz ki çok keyifli olacak”. Gece uyanmaları ya da öfke patlamaları
henüz yaşamadık.
Binbir çiçek’ten çocuk halleri…
Her ne kadar kulak kabartsam da adını bir türlü
öğrenemediğim bir kuzu her sabah girerken ve her akşam çıkarken vampir oluyor
ve Meltem Hanım’ın kanını emiyor. Meltem Hanım resepsiyondaki bütün oyunların
bir parçası…
Çınar, Kuzey ve Cansu üçlüsü. Ilk aşk… Saçlarını Çınar için
sarıp gelen Cansu…
Hayal dünyasını olduğu gibi yansıtan üç küçük kızın
evcilikleri ve kumdan yaptıkları pastalarına diktikleri çalı çırpı mumlar.
Mumları bir türlü söndüremeyen çocukları ve durumdan şikayetçi olan 4 yaşındaki
çekirdek aile…
Kurtarma çalışmaları sonucunda zarar görmeden ele alınan
böcekler itinayla doğaya bıraktırılır. Kelebekleri kavanozda beslemek isteyen
kuzular, onların doğaya bırakılması konusunda itinayla ikna edilir...
O gün yuvadan erken alınan bir afacan ikindi kahvaltısını
hesapla birlikte paket olarak ister. Tabi ki hemen paketi hazırlanır. Buyrun
başka bir isteğiniz.
Veee yine vampir gelir, Meltem Abla’nın karnından kanının
son damlasına kadar emer.
Işte bütün bunlar ve Binbir çiçek’in mahremiyetine duyduğum
saygıdan dolayı anlatamadığım bir çok güzel olay; bana, çocuk kalmayı neden
istediğimi bir kere daha hatırlattı.
Binbir çiçek’te cüce olmak…
Çok sorun değil, çünkü orada herkes cüce…
İpek’i, Pamir’i, Defne’si ve Dodo’su dışında yeni arkadaşlar
edinen Ulaş durumdan oldukça memnun görünüyor. İnci, Duru, Derin, Emre, Gaspar,
Defne, Mrs. Gülşen, Mrs. Elif… Sanırım bir de at şeklindeki salıncağı ve kum
havuzu… Içinden kumlar temizliyorum, demek ki kumlarla epey haşır neşir oluyor cücem.
Kirlenmek ya da cücemin kirlendiğini görmek gerçekten çok keyifli. Şahsen
yuvadan ne kadar kirli gelirse o kadar mutlu oluyorum. Deli miyim neyim?
Bundan sonraki yazılarımda cücenin Binbir çiçek maceralarına
değineceğim. Haftaya ilk tiyatrosunu izleyecek, oldukça heyecanlı ve
meraklıyım. Paylaşmak için sabırsızlanıyorum…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder