sayfalar

19 Haziran 2012 Salı

Bu oyuncağı ahşaplasak da mı oynasak…


Hilal Hanım’dan sonraki ikinci isabetli tanışmam Marangoz İlker Bey oldu. Kısaca tanımlamak gerekirse Ilker Bey, çocuklara ahşap oyuncaklar yapan ama asıl işi bu olmayan, hafta sonlarında kıramadığı insanların çocuklarını mutlu eden bir marangoz. Yaptığı oyuncaklar da o kadar güzel ki bir çoğu da kendi buluşu…

Ulaş oyuncak yaşına geldiği zaman anne baba olarak ortak bir noktada birleştik. Sinan da ben de bir sürü şey okuduk, bir yığın örnek vakaa incelemesi yaptık J ve kararımız az oyuncak, öz oyuncak, ahşap oyuncaktan yana oldu. Toplamda 10 parça oyuncağı var cücemin ve sadece karardan önce alınan 2-3 oyuncağı plastik.
Hiçbir zaman Ulaş’ı oyuncaklara boğup çevresine olan ilgisini azaltmak, birlikte oyunlar keşfetme keyfini engellemek ve yaratıcılığını öldürmek istemedik. Elindeki kısıtlı oyuncakları birbirinin üzerine koyarak ya da başka şekiller vererek keşfettiği oyunlara inanamazsınız. Mesela tahta bir müzik aleti, bu aletinin vurma çubuğu ve matruşkayla neler yapılabilir, sorusuna Ulaş’ın bir cevabı var. Müzik  aletinin çubuğu alınır, matruşkanın en altı çıkarılır, önce yemek pişirilir, sonra tadına bakılır, en sonunda da orada kim varsa herkese tattırılır. Bu durumda çubuk, kaşık;  matruşka da tabak olarak kullanılmış olur. Bir de yaptığı yemeği beğenirsen değmeyin keyfine.


Bir kaç ay önce Ulaş’a nesne sürekliliğini anlatan bir çekmece yaptırmak istedim, nasıl ve nereye yaptıracağımı düşünürken İlker Bey’le tanıştım. Istediğim oyuncağı tarif ettim ve hayalimdeki oyuncak 4 gün içinde elimdeydi. 




İlker Bey’in kendi buluşu olan oyuncaklar da var ve hepsi çok güzel. Örneğin trafik kurallarını öğreten mıknatıslı minyon şehir bunlardan biri…

Eğer aklınızda bir oyuncak varsa ve hiç bir yerde bulamadıysanız, İlker Bey sizin için doğru adres olabilir. Ama bunun dışında sizin de benim gibi tahta oyuncak takıntınız varsa, bebeğinizin doğal malzemeye dokunmasını, dokunduğu şeyin dokusunu ve kokusunu hissetmesini istiyorsanız ve nereden alsam acaba diyorsanız, tayga toys diyorum, başka da bir şey demiyorum.

Oyuncak konusunu daha detaylıca anlatacağım başka bir yazımda, çünkü hassas bir konu olduğunu düşünüyorum ve belli yaş aralıklarında belli oyuncakların çok önemli olduğunu biliyorum. Örneğin iki buçuk yaş sonrası çocukların drama yönleri gelişir, bu yaş aralıklarında nelerin oynanması tavsiye edilir gibi bilgileri paylaşacağım mutlaka başka bir yazımda.

Ey okuyucu İlker Bey’in küçük oyuncakçısına bir göz atmak ister misiniz?









18 Haziran 2012 Pazartesi

Uyku arkadaşım sensin anne…


Uzun bir aradan sonra yine yazmanın mutluluğunu yaşıyorum. Daha sık yazmayı çok istiyorum ama malum vakit kısıtlı…

Uyku hem cüceler hem de anneler için önemli… Uykusunu alamayan annenin, uykusunu alamayan cücesiyle kaliteli vakit geçirmesi çok da kolay olmuyor. Dolayısıyla iyi uyku şart. Tam da bu düşünceleri edindiğim ve uyumuyor , çıldırıyorum dediğim günlerde “uyku arkadaşı şart” sloganıyla yeni dönem stratejik planımı belirledim. Hemen ilk adımı attım ve Ulaş’a bir “kiconico” edindim. Tam da tavsiye edilenler gibi hiç yatağından çıkartmadım, uyurken eline tutuşturmaya ve yüzüne değdirmeye çalıştım. Bir de unutmadan ekleyeyim tabi ki bir hafta mavi ayıcıkla ben yattım, kokum sinsin diye. Nafiiiile… Eline verdiğim anda fırlatıp attı. Bakıcımız da ısrarcı davranmayınca bizim kiconico diş kaşıyıcılığına terfi etti.

Ama uyumaya ve uyutmaya kararlı olan anne vazgeçmez. Denemeye devam eder. Ikinci uyku arkadaşımız, ki bu liste epey kalabalık, kiconiconun beyaz Dodo’suydu. Kafası kiconico ayısının aynısı ama alt kısmı bezdendi, aslında yumuşacık birşeydi, neden sevmediğini hiç anlamamışımdır. Ben eline verip yatırdıkça, elini üzerinden çekti. Tabi ben çok çabalıyordum ama gündüz uykularını nasıl uyuduğundan da bir haberdim. Maalesef bu deneme de başarısız oldu ama bu denemeden sonra daha umutsuz bir hal aldı durum. Çünkü Ulaş uykuya geçmek için kulak memesiyle oynamaya başladı. Annemin kulağı olmazsa olmaz diyordu ve diş sıkıntısı yüzünden 45 dakikada bir uyanıyordu. “Heh! Uyku arkadaşı edinmemi istiyordun, edindim işte.” Durumun benim için ne kadar vahim olduğu umarım anlaşılmıştır. Neyseki bu süreç çok uzun sürmedi kısa sürede unutturmayı başardım.

Dediğim gibi Ulaş’ın uyku arkadaşı kolleksiyonu oldukça geniş. Kulak memesi olayından sonra iyice panikleyen her annenin yaptığı gibi Hazreti Google’a başvurdum ve acaba en iyi uyku arkadaşı, bebeklerin daha çok sevdikleri neler diye sordum. Gelen yanıtlara göre “uyku arkadaşım kuzucuk” diye çok tatlı, yumuş yumuş bir uyku arkadaşı buldum ve tabi ki hemen gidip temin ettim. Evet çok güzel uyuyor bu kuzuyla cücem ama sarılarak değil, kuzunun içindeki dalga sesi çalan aparat uyumasını sağladı. Bu kuzudan çok ümitliydim. Adını bile koymuştu zuzuzu diyip duruyordu. Ama aşkı kısa sürdü. Bir kaç hafta sonra bırakın sarılarak yatmayı, yatağına bile koydurtmadı.

Zuzu da fos çıkınca bir bilene mi danışmak lazım acaba dedim ve kızını uyku arkadaşına alıştırmış bir arkadaşıma danıştım. Ulaş’ın sevdiğini bulana kadar deneyeceksin yanıtını alınca; doğru yolda olduğum sonucunu çıkardım Temel misaliJ Hemen kendimi bir oyuncakçının peluş bölümünde buldum ve “Sünger Bob” aldım. Cüceme tanıştırırken de adını çoktan koymuştum. Ulaş Bobo, Bobo Ulaş… Bobo’yu hiç sevmedi, daha ilk günden çok antipatik bulduğuna eminim.

Madem Bobo da fos çıktı, sıra Miki’de. Miki’yi görür görmez çok sevdi, hemen gülmeye başladı. Aaaa ne güzel sevdi derken onu da yatağına kabul etmedi; ama “yatağımın dışında seninle iyi vakit geçireceğimizden eminim” der gibi baktı. Öyle de oldu. Yatağına benim benim benim der gibi kollarını, bacaklarını açarak yattı. Kendini garantiye aldı yani, burada tek yatacağım dedi annesine. Dolayısıyla Miki de Ulaş’ın uyku arkadaşı kolleksiyonuna katılmış oldu. Tam ümidi kesmişken Babaannemiz geldi ve Kurbağa Kermit aldı. Kermit denemesi fena değildi. Tutarak uyuyor, gecenin ilerleyen saatlerinde bırakıyordu ki Gülşen Abla (bakıcımız), uyku arkadaşı da neymiş deyip kahkayı atana kadar. O gün anladım ki Gülşen Abla beni ve Ulaş’ın uyku arkadaşlarını hiç ciddiye almıyor. Dolayısıyla tek başıma savaşıyordum. Neyse ki son bir ümidim vardı. Betül diye bir arkadaşımın annesi Hırvatistan’dan ithal Dodo getirdi. Ilk günler hem onunla uyuyor, hem de uyanınca ilk işi “dodo” demek oluyordu. Işte oldu dedim, bu sefer tuttu. Birkaç gün aralarındaki aşk devam etti ve sonra Dodo’yu da yatağından fırlatmaya başladı. Yine de Dodo hala yatağının kenarında duruyor.

Bu son noktaydı. Isyan bayrağını çıkardım ve cücemin kazandığını kendime itiraf edip “Pes”dedim. Ulaş uyuma şeklini kendisi belirledi ve uyku arkadaşı olarak beni seçti. Bana sarılmadan elimi tutmadan uyumuyor. Ufak bir dip not, bu durumdan ne ben ne de o cücem şikayetçi. Yatağına yat da uyuyalım Ulaş’cım diyorum ve yatıyatağına yatıp beni de yanına çağırıyor, beraber koyun koyuna uyuyoruz. O dakikalar o kadar kıymetli ki… Kokusunu içime çekiyorum bol bol.

Uyku arkadaşı kolleksiyonumuza ne olduğunu merak edenler olabilir. Salona oyuncaklarının yanına götürdük, hepsini bir koltuğa oturttuk, dost meclisi kurduk. Onlarla konuşuyor, birşeyler anlatıyor ve evde oradan oraya taşıyor. Diş çıkarma dönemlerinde ekstra bir dişliğe de gerek kalmıyor. Son olarak dost meclisimize İnanç ve Gül (Dül)’ün Portakiz’den getirdiği yunus da eklendi. Dertleş dertleşebildiğin kadar cücem, hayatın bütün yükü omuzlarında olduğu için haliyle ihtiyacın oluyor.

Yani neymiş, cüce müce demeyeceksin, inada bindirmeyeceksin…