sayfalar

12 Aralık 2012 Çarşamba

Ne yalancı, ne deli, ne de kendimle çelişkili…


Öncelikle neden böyle bir başlık attım? Neden kreş değiştirdim ve montessoriye hala inanıyor muyum gibi soruların bloğumu okuyanlar tarafından merak edildiğini biliyorum, çünkü bizi tanıyanlardan sürekli telefon alıyorum ve bazı fısıltılardan rahatsızlık duyuyorum.

Öncelikle belirtmek istiyorum ki montessoriye olan inancımı kaybetmedim, hala evim montessori düzeninde ve hala benimsediğim felsefe çerçevesinde iletişime geçiyorum cücemle. Evet Ulaş, 3-6 yaş arasında bunun eğitimini alamayacak, ama zaten Ankara’da montessori eğitimi alabileceği bir kurum da yok maalesef. Kimse kendini kandırmasın.
Hala MONED’te aktif olarak yer alıyorum. Çünkü montessoriye, Melek Öğretmen’e ve daha da önemlisi MONED’e, yani veli inisiyatifine çok inanıyorum; alternatif bir eğitim için de elimden gelen her şeyi yapacağım. Ama hepsi o kadar.

Neden kreş değiştirdiğim sorusuna gelince…
Bu bölümü biraz hassas ve kimseyi acıtmadan, incitmeden yazmam gerekiyor, dolayısıyla kelimeleri daha titiz seçmek için elimden geleni yapacağım. Bunun için bir kaç sebebim var, bunlardan bir tanesi cücemin sürekli hasta olması, daha da önemlisi zatürre olması ve 20 günü aşkın bir sürede toparlanamaması, ama bu sadece son noktayı koymamı sağladı. Tabi ki başka şikayetlerim vardı. Eğer deli değilse  hiçbir anne hastalık sebebiyle çocuğunu okuldan alıp başka bir okula başlatmaz.  Ve yine deli değilse hiç bir anne, bir sorun yokken çocuğunu alıştığı yerden koparıp, başka bir oryantasyon sürecine girmeyi göze almaz. Çocuk çok hassas ve naif bir konu ve bir okuldan en önemli beklenti tabi ki hassasiyet. Ben bu hassasiyeti göremedim belki de. Bu da yeterli bir sebep olmayabilir ama eğer belirli bir öğretmenin uygunsuz davranışlarını bir kaç kere üst üste görüyorsanız ve bu davranışlar görmezden gelinebilecek türde değilse, konu ile ilgili belli uyarılarda bulunuyorsanız ama uyarılarınız önemsenmiyorsa, uykularınız kaçıyorsa ve çocuğunuzun da önemsenmediğini düşünüyorsanız, kısacası bir kolunuz kangren olmuşsa, o kolunuzu kesersiniz. Işte benim yaptığımın özeti bu.

Şimdi yeni bir süreçteyim ve yeni bir şey öğreniyorum, daha önceki öğretimin tersine. Bu yaş grubundaki tek önemli şey maalesef öz bakım değil.

Şimdi son olarak bir ricada bulunacağım. Ulaş’ın ayrıldığını öğrenen bazı veliler beni aradı ve Ulaş’a şunu da yaparlarken görmüştük gibi bir kaç olay anlattı. Hepsine hassasiyetlerinden dolayı teşekkür ederim ama bu uyarılar için biraz geç değil mi? Anlatılanlar şu saatten sonra beni yaralamaktan başka bir işe yaramıyor. Ulaş artık başka bir okulda, başka bir süreç yaşıyor ve çok mutlu. Dolayısıyla sizlerden rica ediyorum, bu saatten sonra herkes gördüklerini kendine saklasın. Bunu kırgın bir annenin  küçücük bir isteği olarak değerlendirin lütfen.

Hepimiz kendi gerçekliğimizi yaşayalım, tek istediğim bu.




Doktorun notu: Zatürre soğuğun tetiklediği bir hastalıktır.

10 Aralık 2012 Pazartesi

Evimizin direği: Aydede…


Bizi tanıyanlar, cücemin aydede hayranlığını bilir. Bizim evde aydede üzerine oynayan kazanır. Aydede otoritesi esastır.

Ulaş’cım ilacını içelim. (Malum antibiyotik müptelasıyız)
ııııı ıııııı ayır (hayır).
Ay, aydede çok üzülüyor.
Hemen ağız açılır ve ilaç içilir.

Ulaş’cım uyku vaktin geldi.
Umurunda değil tabi ki, oyuna devam...
Uyumazsan büyüyemezsin, büyümezsen aydedeyi daha yakından göremezsin.
Tap. (Kitap demek istiyor, yatmadan önce bir kaç kitap deviriyoruz daJ)
Halbuki aydedeye sadece 1,5 metre daha yakından bakabileceğini bilse eminim oyununa devam eder…

Bu aralar ana oğul karışık günler geçirdik. Kreş değişikliği Ulaş’ın; süreci ise benim kafamı karıştıracak zannediyordum, ama bu süreci Funda Hanım’ın yönlendirmeleri ve Seda Öğretmen’in sakin, telaşsız, hassas ve oyunbaz yapısı sayesinde atlatılabilecek en rahat şekilde atlattık. Seda Öğretmen Ulaş’ın güvenini o kadar güzel sağladı ki… Ulaş kendine öğretmen değil de oyun ve uyku arkadaşı edinmiş gibi davranıyor. Tabii Seda Öğretmen’e en büyük destek aydededen geldi. Bizim şansımıza Çekirdek Junior’un bu ay ki konusu gece-gündüzdü ve okulun bazı bölümleri ve sınıfları aydedeler ve yıldızlarla süslenmişti. Cücemin sevinci görülmeye değerdi. 


menim menim menim....


Seda Öğretmen de Ulaş’ın bu ilgisini farketti ve eline bir aydede konduruverdi. O gün eve geldiğinde hep elindeki aydedeyi gösterdi, elini öptü, öptürdü ve yıkamak istemedi. 


Aydede aydede senin evin nerede?


Aynı gece uyurken de bana “Seda yede?” dedi. Meğer Çekirdek Junior’da Seda Öğretmen’in göğüsünde uyurmuş, sanırım onu istedi. Acı ama mutluluk vericiJ

Ah Seda Öğretmenim, vah Seda Öğretmenim, cücemin kalbini nasıl da çaldın Seda Öğretmenim. 

Söylemeden geçemeyeceğim, Elif ve Gizem Öğretmenim Ulaş ikinizi de çok seviyordu. Ikinizin de ellerine ve emeğine sağlık.

Ulaşimoo annesinin ruh hali: Huzurlu ve 3-4 aydır uyuyamadığı gece uykularının acısını çıkarıyor.

19 Ekim 2012 Cuma

Otobüs yapılır mı, yapılır…


Bu aralar cücemin iki adet merakı var. Birisi otobüs, dolmuş ve takıntı haline gelen ambulans ya da na ni na ni… Diğeri de masa ve mama sandalyesi altları.

Caddeye bakan penceremizden ayrılmadan otobüs ve dolmuşlara çıldırıyor, na ni sesini ne zaman duysa saygı duruşuna geçip sevinç gözyaşları döküyor.

Ne zaman ortamdan ve oyuncaklarından sıkılsa mama sandalyesinin ya da kendi masasının altına giriyor.

masa altı boş

aaaa birileri geri geri çabalarda



anne babay...

Bunu farkeden ben, düşündüm de bir yerlere girerek ortamdan uzaklaşma isteğiyle; otobüs, ambulans  aşkını birbiriyle birleştirsem eğlenir mi acaba?
Eğlenmedi, eğlendikJ

Iki sandalyenin arasına itinayla gerilen örtü ile otobüs yapımı…


Otobüs şoförü cücee…

önce tekti ama sonra yolcu almak istedi.

bas gaza Ulaş, bas gaza...





18 Ekim 2012 Perşembe

Çocuk dostu parklar…


Ne saçma bir başlık olmuş demeyin. Çocuk dostu park mı, evet. Daha doğrusu infant dostu. Ankara’da böyle bir park var mı? Varsa nerede?

İstanbul Erenköy’de bir park… Bir kere parktaki herşey ahşap. Yerler tertemiz. Çimenlik alanı bol. Hemen yanında bir çay bahçesi… Ohhh mis. Bir de yanına Yiğit Alp ve Aybala faktörü eklenine daha da şahane.

Buradaki kadar infant dostu, cücenizin kendi kendine binebileceği bir  tahterevalli görmediğinize eminim ki bu cümlemi İstanbul Erenköy’de oturmayanlar için sarf ediyorum.

Buradan sesleniyorum, Ankara’ya da böyle bir tahterevalli istiyorum, duyduk duymadık demeyin.